14/05/2013

Venedik Seyahatim

Efendim Merhabalar, İtalya seyahatimi size blogumdan bir yazı dizisi olarak aktarmaya karar vermiştim. Önceki yazılarımda İtalya Gezimin genel hatlarını ve Milan'dan bahsetmiştim. Güzel yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Bu yazımda ise Venedik'ten bahsedeceğim. Umarım beğenirsiniz.

Venedik'e daha gitmeden görmüştüm. Milan'a olan uçağım Venedik'in tam üzerinden geçti. Şans eseri görme fırsatı yakaladım ve fotoğrafını çektim; fakat pek net olmasa da Venedik'i görmek beni mutlu etti.
Milan'dan Venedik'e doğru tren yolculuğumuz biraz sorunlu geçti. Trenle yolu yarıladığımızda bizim vagonun tam altından sürtünme sesi çıktı. Bir şey altımızda sürtünüyordu veya trenden bir parça kopmuştu. Anlık bir olaydı. Sonrasında hemen en yakın istasyonda durduk. Herkesi indirdiler. Gece yarısında herkes uykulu bir halde ayakta bekliyordu. İşte İtalya gerçekleri bizi bulmuştu. Trenin makinisti cep telefonunun ışığıyla vagonun altına bakıyordu; ama ne çare. Sonrasında yeni bir tren geldi. O trene aktarma yaptık ve yolculuğumuza devam ettik. Yaklaşık yarım saat rötar yapmış olduk.

Venedik'e vardığımızda gece yarısını geçmişti. Tabiri caizse uyur gezer gibi bir haldeydim. Otele gidip direk uyuduğumu ve sabah uyandığımı hatırlıyorum. Gerçi gece öyle şiddetli bir yağmur başlamıştı ki, odanın camı bir anda açılmıştı. Camın dibinde uyuduğumdan korkuyla uyanıp camı kapatmıştım. Tabi biraz ıslanmış ve üşümüştüm. Sabah uyandığımda ise dışarıda yağmur yoktu; ama yerler ıslaktı. Bu yüzden biraz kalın giyinmişti. Hata etmişim. Gün içerisinde yandım. Akşama doğru ise üşüdüm. Çok değişken bir hava vardı.
Otelimden çıkıp Venedik'e vardığımda ilk olarak bu manzara karşıladı. Büyük Kanal'ın tam karşısındaydım. Heyecanım doruktaydı. Fotoğrafta en yakın tekne bir taksiydi. Bildiğiniz üzere Venedik'te kara taşıtları olamadığından her şey motor vb. şeklindeki araçlardı. Ambulansı, taksisi, polis teknesi, vapuru, motoru, çöp teknesi, vb. gibi birçok araç yer alıyor.
Dedim ya heyecan doruktaydı diye, sabahında kahvaltı yapmamıştık. Venedik'e varır varmaz tourist information desk'ten haritamızı alıp. Genel hatlarıyla bir rota çizmesini rica ettik; fakat bize çok kısa gelen bir rota çizilmişti. Bizde ilk başta girilmedik sokak bırakmadan Venedik'i gezme planımız vardı. Öyle de başladık. Arka sokakları gezerken karnımızdan gurultular geliyor; lakin mutluluk katsayımız buna engel oluyordu. Ta ki arka sokaklarda dolaşırken burnumuzu enfes kek kokuları kaplamışken, bir anda aç olduğumuzun farkına vardık. Elimdeki haritayı katlayıp, burnumun götüreceği yere doğru yöneldik. Kokuya doğru gittikçe, kakaolu kek olabileceği, vanilya kokusu da var gibi sanki gibi yorumlarda bulundum. Birkaç dakika sonrasında Baba-oğul işletmesi olan küçük bir fırına girdik. Küçük ama harikulade eserler var. Kahvaltıda yapamadık. Bu fotoğrafta olan her şeyden satın aldım. Çok tazeler, kokularını içine çekerek doyabilecek türden. Hayatımda daha önce böylesine güzel tadlar denememiştim. Keşke isimlerini bilsem de yazsam. Vitrinin önündeki en sağdaki ve en soldaki tatlılara bayılmıştım. Keşke daha fazlasını alsaydım.
Hediyelik eşya olarak ne alsam diye düşündüğünüzde, sembol hediyelerinden olan balo maskeleri... Şehrin her yerinde bu hediyelik eşyalardan var. Hatta şunu da diyebilirim, Venedik şehri tam bir tüccar şehir. Her şeyini pazarlayabiliyorlar. Kiliselerinde mum yok, elektrikli mumlar var. Belli bir süreliğine mumlara elektrik veriliyor ışıldıyor.
Arka sokaklarında ilerlemek bile huzur veriyor. Emekli olup bu şehre yerleşmek içimden geçmedi değil. Rengarenk evleri seyrederek ilerlerken, kulağınızda şehrin neresinde olursanız olun aynı tını gelecek. Suyun yosunlu kıyılara çarpan sesi gelecek ve bu kokuyu da hissedebilirsiniz.
Şehir posta kutuları ve çoğu evin kapı zili bu şekilde. Bir şehri nasıl daha turistik bir şekle sokabileceğimizi kesinlikle Venedik'ten öğrenebiliriz. 

Bu fotoğrafı Büyük Kanal'de çektim. Şahsen benim için önemi şuydu, İtalya'ya gelmeden Facebook'ta kapak fotoğrafımı buradan çekilmiş bir fotoğraf koymuştum. İtalya'ya gitmeden ben buradan fotoğraf çekeceğim diye kendime bir söz vermiştim. Bu sözü gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşamıştım o anda.
Ara sokaklarda yürürken, gondol keyfi yapan gondol grubu ile karşılaştım. İkinci gondolda yer alan İtalyan sanatçı şarkılarıyla sokakların tek sesi oluyordu. İtalyan şarkılara kürek sesleri de eşlik ediyordu. Şarkı bitiminde sadece gondollar da olanlar değil, sokaktakiler de alkışlıyordu. Alkışlanırdı da...
Edindiğim bilgilere göre, şehirde eskiden çok fazla gondol kullanıcısı ve gondol yer alırmış. Ne yazık ki günden güne bu mesleğe olan ilgi azalmış. Oysaki kazancı yüksek olan bir meslek; fakat genç jenerasyon gondol işine pekte olumlu bakmıyor.
Büyük Kanal üzerinde bulunan dört köprüden biri ve en eskisi olan Rialto Köprüsü. Şüphesiz şehrin sembolü,  köprünün iç tarafında dükkanlar bulunuyor. Rialto Köprüsünden Büyük Kanalı seyretmek tarif edilmez derecede güzeldi.

Karşınızda Venedik'in en güzel meydanı, en görkemli bazilikası ve en yüksek kulesi. Bu meydanda çok fazla güvercin yer alıyor. İnsanlarla çok yakın güvercinler elinizde bir yiyecek görsün hemen gelip elinize konarlar. Bende elime pirinç alıp kollarımı açtım. 4-5 tane güvercin kollarıma kondu, hatta başıma çıkan güvercinde vardı. Bu meydanda çok eğlendim. Güvercinlerin korkusuzca elinize konduğunu görmek beni mutlu etti.
San Marco Bazilikasının içerisine girdiğimde kendimi Ayasofya'da olduğumu zannettim. Çok benziyordu. Hatta sonrasında öğrendiğimde San Marco Bazilikası yapımına başlanırken Ayasofya'dan ilham alınarak yapılmış. Bazilikanın içerisi tamamen mozaiklerle kaplı. Sadece tavanlar değil yerler bile işlenmiş. İçerisindeki mozaikler sayesinde bu bazilikaya Altın Kilise'de deniyormuş.
San Marco Bazilikasının yanı başında yer alan Venedik'in en yüksek kulesine çıkıp, şehri buradan seyrettim. Venedik'i kuleden görmekte güzeldi. Bulunduğum bu alanda çok rüzgar olmasına rağmen ben ortalama sürenin üzerinde kaldım ve şehri doyasıya seyrettim. Hatta kuledeyken çanlar çalmaya başladı, kulaklarım zonklamaya başladı. Bağırarak konuşmama rağmen kendi sesimi bile duyamıyordum o anda. 

Gondollarla karşılaşma anımın videosu:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler